TURKOVAC Aşısı'nın Mucitlerinden Prof. Dr. Aykut Özdarendeli Öğrencilerimizle Buluştu

Üniversitemiz Mavi Salonu’nda; Üniversitemiz, KOP (Konya Ovası Projesi) ve UNİKOP (KOP Bölgesi Üniversiteler Birliği) katkılarıyla 1. Ulusal Sağlık Bilimleri Kongresi ve UNİKOP II. Öğrenci Kalite Buluşması gerçekleştirildi. 

Yerli aşı TURKOVAC’ı geliştiren ekibin başında yer alan ERAGEM (Erciyes Üniversitesi Aşı Araştırma ve Geliştirme Uygulama ve Araştırma Merkezi) Müdürü ve Tıp Fakültesi Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aykut Özdarendeli programa konuşmacı olarak katıldı.

UNİKOP II. Öğrenci Kalite Buluşması’na Rektör Yardımcılarımız Prof. Dr. Mehmet Başalan ve Prof. Dr. Erol Yılmaz, dekanlarımız; KOP Beşeri, Sosyal ve Kurumsal Projeler Koordinatörü Yaşar Akça, akademik ve idari personelimiz ile çok sayıda öğrencimiz katıldı.

Saygı Duruşu ve İstiklâl Marşı ile başlayan programda, Pandemi ve TURKOVAC Aşısı’nın gelişim süreciyle ilgili öğrencilerimizi bilgilendiren Prof. Dr. Aykut Özdarendeli, “Sayın Rektör Yardımcılarım, değerli öğretim üyeleri ve sevgili öğrenciler Sağlık Bilimleri Kongresi’nin verimli geçmesini diliyorum. Nazik davetleri için Kırıkkale Üniversitesi yönetimine teşekkür ediyorum. Pandemiye baktığımız zaman pandemi, epidemilerden biraz farklılaşıyor. Pandemide aslında iki önemli kuralımız var. Birincisi, insanlarda mikroorganizmanın ya da patojenin daha önce hiç görülmemiş olması gerekiyor. İkincisi de, insanlar arasında çok hızlı yayılıyor olması gerekiyor. Pandemilerin tarihçesine baktığımız zaman; kısaca veba salgını, kolera salgını, influenza salgını, Hong Kong gribi, çiçek hastalığı ve en son Covid-19 salgınına yakından şahit olduk. 2019 Aralık ayı sonlarında Çin’in Vuhan kentinde virüs salgını başladı. Salgınla ilgili iki teori var. Teorilerden bir tanesi, Uzak Doğu ülkeleri insanlarının farklı yemek yeme kültüründen kaynaklandığıdır. Egzotik hayvanların avlandığı ve canlı olarak satılıp yenildiği biliniyor. Zaten pandemiye neden olarak da, marketlerde satılan yarasaların insanlarla teması olarak gösterilmişti. İkinci teoriyse, Çin’in Vuhan kentinde büyük bir viroloji merkezinden yapılan çalışmalar sonucu kazara yayıldığı yönündedir. Bilim adamlarına göre birinci teori daha çok kabul görüyor. Dünyamız artık çok küçük bir dünya haline geldi. Bir coğrafyadan bir coğrafyaya geçmek çok daha kolay oldu. O yüzden artık “Çin’de çıkan bir virüs bizi ilgilendirmez” diyemiyoruz. Dünyada meydana gelen pandemiler artık herkesi bir şekilde etkiliyor.     


“Tarihte Kuduz Aşısını Üreten İkinci Ülkeyiz’’

Ülkemiz aşı tarihçesi açısından zengin bir tarihçeye sahiptir. 1721 yılında İngiltere Büyükelçisi İstanbul’da çiçek hastalığına karşı varyasyon metodu olduğunu hayretle görüyor. Bununla ilgili mektup yazarak İngiltere’deki yetkililere gönderiyor. Bilimsel olarak aşının bulunmasıyla gelişmelere de yabancı değiliz. Osmanlı İmparatorluğu döneminde Pasteur kuduz aşısıyla uğraşıyor. Pasteur birçok devlet adamına mektup yazıyor. Bunlardan bir tanesi de Osmanlı Padişahı Abdulhamit’e yazıyor. Abdulhamit şöyle bir cevap yazıyor; “Sana bütün imkânları verelim yalnız Paris’te değil İstanbul’da çalış”. Fakat Pasteur bunu kabul etmiyor. Sonrasında bir orta yol bulunuyor ve ülkemizden insanlar çalışmalara katılıyor. Bu sayede Osmanlı İmparatorluğu Fransa’dan sonra kuduz aşısını üreten ikinci ülke oluyor.


“Viral Enfeksiyonların Tedavisi Yok; En Önemli Silahımız Aşı''
Viral enfeksiyonlarda bir tedavinin olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Özdarendeli, “Destek tedavisi veriyorsunuz ya da antiviraller veriliyor. Antivirallerin birçoğu belirli şekilde virüs üremesini kısıtlıyor ama yüzde % 100 iyileşmeyle sonuçlanan bir tedavileri maalesef yok. Viral enfeksiyonlarda bizim en önemli silahımız aşılar ya da korunma. Salgın ve pandemilere baktığınızda, birçoğu viral kaynaklı. O nedenle bu tür salgın ve pandemilerde koruyuculuk açısından aşı üretme teknolojisine sahip olmak ve aşı üretmek çok önemli. Aşı üretimi ve aşının bir noktaya getirilip insanlara uygulanabilmesi için geçen süre, Covid-19 pandemisi öncesi ortalama 6-8 yıl, bazı durumlarda 10-15 yıla kadar çıkabiliyordu.


‘’Virüsün Genomunu Ortaya Çıkardık’’
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 11 Mart 2020 tarihinde dünyada pandemiyi ilan etti. 11 Mart 2020’de aynı zamanda ülkemizdeki ilk konfirme vaka ortaya çıktı. Biz 11 Mart’ta ilk vaka çıktıktan sonra, acil durum vaziyeti alıp, çalışmalara başlamıştık. Virüsün ilk izolasyonu da yaklaşık iki hafta sonra oldu. Kayseri Şehir Hastanesi’ndeki bir vakadan izole edildi. 2020 Nisan ayında, bu virüsün tam büyüklükteki genomunu ortaya çıkardık. Bize resmi olarak Ar-Ge daveti de geldi tabii ki. 1 Haziran 2020 tarihinde proje kabul edildi ve çalışmalar bu şekilde başlamış oldu. Viral aşı çalışmalarına tabii hemen başlayamıyorsunuz. Virüsün stresini, nasıl bir virüs olduğunu bilmeniz lazım, virüsü karakterize etmeniz lazım. Biz de hızlı bir şekilde bunları yapmaya çalıştık. Enfeksiyonlu hastada virüs 6’ncı saatte üremeye başlıyor ve ilerleyen saatlerde çok daha hızlanıyor. Mayıs ayında preklinik çalışmalara başladık. Buradaki ilk şey, aşı adayınız olan deney hayvanlarında immün yanıt veriyor mu, vermiyor mu sorusunun cevabını aramaktı. Yani klinik çalışmalara geçmeden önce, hayvanlarda aşı adayınızın koruyuculuğunun ortaya çıkarılması gerekiyor. Aşının koruyuculuğunu ortaya çıkarmak için bir hayvan modelinin olması gerek. Bu amaçla, transgenik fareler temin edildi. 2020 Ağustos ayında, transgenik farelerde aşının koruyuculuğu ile ilgili çalışmalar yaptık. Temel nokta, bir gruba aşı veriyorsunuz; bir gruba vermiyorsunuz. Aşı verdiğiniz ve vermediğiniz gruba virüs veriyorsunuz. Beklenilen sonuç, aşı verilen gruptaki hayvanların yaşaması, aşı verilmeyen gruptaki hayvanların ölmesi. Örneğin aşı verdiğiniz 10 fareden 8’i yaşadı. Bu aşının koruyucu etkinliği %80; bunu ortaya çıkarmanız lazım. Bu çalışmalarda aşılanmış transgenik farelerin yaşadığını gördük. Kilo kaybı gibi çok az semptom gösterdiler hatta hiç göstermediler. Aşılanmamış gruptaki farelerin % 100’ünün öldüğünü gördük. Temel soru burada; aşı etkinliğinden ziyade çok yüksek dozlarda aşı antijeni verdiğiniz zaman hayvanlarda toksik etki var mı? Bunu araştırmanız gerekiyor. Bütün bu veriler bir araya getirilip Sağlık Bakanlığına Faz 1 çalışmaları ile ilgili başvuru yapıldı. Toplam 44 gönüllü bu çalışmaya katıldı. ‘Aşı adayı, herhangi bir şekilde aşıya bağlı yan etki yapıyor mu’ sorusunun cevabını aradık. Aşı, ilaç gibi değildir. Hem üretimi hem de uygulanması, ilk verilerin elde edilmesi zor bir iştir. Çünkü direkt olarak sağlıklı insanlara veriyorsunuz. O yüzden proseslerin başından sonuna hiçbir şekilde hata yapma şansınız söz konusu değildir.”

Faz 1, Faz 2 ve Faz 3 çalışmaları hakkında da ayrıntılı bilgi veren Prof. Dr. Özdarendeli, özetle “TURKOVAC ve Sinovac aşılarıyla yapılan çalışmalarda, iki aşıda da hastaneye ya da yoğun bakıma yatış ve ölümle sonuçlanan bir vaka yok. Bunlar çok sevindirici sonuçlar. Çünkü artık gerçek yaşam verilerini açıklıyorsunuz. Kasım 2021’de preklinik çalışmalardan Faz 3 çalışmalarına kadar bütün sonuçlar ve üretim prosesleri ile birlikte, acil kullanım için başvuru yapıldı. 25 Aralık 2021 tarihinde, acil kullanım onayı alındı.’’ ifadelerini kullandı.

Program, Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Erol Yılmaz’ın Prof. Dr. Aykut Özdarendeli’ye tablo hediye etmesi ve toplu fotoğraf çekimiyle sona erdi.